Issız bir sokaktı. Ne başında ne
de sonunda bir tabela olmadan , işaretsiz ve levhasız. Terkedilmiş bir diyar
gibi. Kafasında milyon tane soru işareti ile ne yapacağını bilemeden yürüyüp
geçerdi buradan. Çok defa evsizlerle karşılaştı bu sokakta. Onlarla sohbet
ederdi. Bazılarına çıkarıp üç beş bir yardım verdiği bile oluyordu. Hayatında
çok kere muhtaç duruma düşmüştü , bu yüzden insanların ihtiyaçlarını anlamakta
üzerine yoktu artık. Herkes köşesine çekilmiş bu yalnızları izlerken , o
içlerinden biri gibi sıcak ve yakın davranırdı onlara karşı. İnsanlığının temel
vazifesi görürdü bunu. Genç yaşta gelen başarı onun havasını değil ,
insanlığını ve naifliğini yükseltmişti. Herkesin aksine daha başarılı olup daha
farklı bir hayat yaşayacağını beklerken o sanki hiç bunları başarmamış gibi
eskiye doğru giderdi. Kafası başka çalışıyordu işte. Hayatında şımarıklığa ve
kendini büyük görmeye yer yoktu. Çok arkadaş kaybetti bunun yüzünden , belki
biraz paradan da oldu. Fakat bu prensibini bozmamaya yeminli gibiydi. O
diğerleri gibi olmayacak ve hep o bilinen adam kalacaktı.
Uzun zaman önce İzmir’de
üniversite kazandığı dönemde , bahis oyunlarından , arkadaş arası kumardan
oldukça fazla para ve zaman kaybetmişti. Kendini dersleri yerine oyunlara
verince okulu da fazladan bir sene uzamıştı. Bazen kazanıyordu da. Bu yeterli
değildi elbette kaybettikleri karşısında. Anne ve babasından para alamıyordu. En
iyi dostlarınıda İstanbul’da , o iki kıtayı birbirine bağlayan güzel şehirde
bırakmıştı. Kabuğundan çıkmayı bekleyen bir kelebek gibi , doğum evresindeydi.
Yeni bir şehir , yeni bir hayat , belki yeni dostlar. Ardında bıraktıklarına
benzemeyeceklerdi belki ama hoş vakit geçirmezse İzmir’in ne önemi olurdu ki.
Kordon’da dolaşacaktı , Alsancaktan Karşıyaka’ya geçecekti. Her öğrencinin ilk
zamanlarında mutlaka yaptığı gibi tanıyacaktı yeni şehrini. Hayat ona güzel bir
yerden bakmıştı çoğumuzun aksine. Herkes dağlı tepeli , soğuk , eskiden
kurtulamamış şehirlere giderken o İzmir’deydi. Güneşin her zaman insanı
ısıttığı , denizin uçsuz göründüğü , Rakı’nın keyifle içildiği bir yerdeydi.
Şanslıydı evet ama farkındamıydı ?
Yalnızlığa alışması çok uzun
sürmedi. Zaten lise döneminde de öyle çok sosyal bir adam sayılmazdı. Teklif
edilen yerlere gelirdi ama başka türlü kimseyi davet edecek zahmeti
göstermezdi. İçine kapanıktı. Elinde test kitabıyla geleceğini şekillendirmeye
çalışır , soğuk merdivenlerde kendi hızıyla yarışırdı. Bir soruyu diğerinden
daha hızlı çözme gayretiyle geçti lisenin bir zamanı. Sonra kendini buldu ,
dostlarını buldu. Hayata yeni bir pencereden bakıverdi. Daha önce tatmadığı
duyguları tattı. İlk haytalıklar yapıldı daha sonra ilk kavgalar edildi. Okul
futbol takımının vazgeçilmeziydi. Sol bekte fırtına gibi esmese de gürlerdi.
Sol ayağına kaleye yakın top geldiğinde deyim yerindeyse ‘’affetmezdi’’. Pek
kontrollü olmasa da güçlü bir sol ayağa sahipti. Her güzel şeyin bir sonu
olduğu gibi bu da bitiverdi onun için.
Üniversiteye başlayınca seyreldi futbol maçları sonra nadir olmaya başladı. Zaten
ayağınıda sakatladıktan sonra bir daha oynamamaya karar verdi. Oynasa da ağrı
yapıyordu dizi. Kendine zarar vermeye niyeti yoktu. Sonuç olarak artık lise
zamanları değildi bunlar telafisi yoktu. Kendini geliştirmeli , geleceğine bir
yön vermeli ve hayatını buna göre yönlendirmeliydi. Uzun bir süre yoktu artık
önünde. Mezun olduktan sonra İstanbul’a geri dönmeyi düşünüyordu ama keşke o
gün okulun kantininde o kızı görmeseydi...
Saçları kızıla çalan renkte , gözleri elaydı. Dirseğini masaya dayamış
, hafif inceden giyinmiş , saçları rüzgarın ritmiyle dans ediyordu. Sağ eliyle
saçlarını soldan sağa atıyordu. Belinin ortasına kadar gelen saçları
parlıyordu. Bizim ki bir kaç dakika gözünü alamadı dünya güzelinden. Soğuk bir
suya düşmüş gibiydi. Titremesi eksikti. Belki vücudu değil ama içinde , derinde
olan bir yerlerde titremenin alası vardı. Elindeki kahveyi dökmediği için
şanslıydı , çünkü kahvenin üstünden hala buhar çıkıyordu. Derse girmesi hiç bu
kadar zor olmamıştı. Kızın yanında oturanları , onunla konuşanları , yakın
duranları kısaca herkesi ezberlemişti. Mutlaka görüşmesi gerekiyordu onunla.
Tanışıp konuşmak ona kendinden bahsetmek istiyor hatta onun da sesini
duymak istiyordu. Dayanamadı ve ‘’ Hocam
çok sıkıştım , lavaboya inebilir miyim ? ‘’ diye sordu. Hoca ‘’Oğlum ,
çocukmusunuz onbeş dakika sonra ders bitecek ne tuvaleti ? ‘’ dedi.
‘’ Hocam valla çok sıkıştım , bu aralar hastayım ondan oldu heralde ‘’
diye yalan söyleyiverdi. Bu çok sık yaptığı bişey değildi ama buna muhtaç
kalmıştı. Elleri ayakları , kalbi o kızla buluşmak onu tekrar görmek istiyordu.
‘’ Tamam hadi çık ‘’ dedi hocası. Bir kaç saniyeye kalmadı bizim ki sınıfı
terketmişti bile. Koşar adımlarla kantindeki aynı masaya doğru gidiverdi.
Gözlerine inanmıyordu masada hala oturuyorlardı. Yanındaki kişi sayısı
azalmıştı. İki kız bir de erkek vardı şimdi. Erkeği tanıyordu bir alt sınıftan
Ertan’dı ismi. Efendi bir çocuktu o yüzden bunu sorun etmedi. Masaya doğru
yaklaştı ;
‘’ Nasılsın Ertan ? Nasıl gidiyor dersler ?
‘’ Abi sağol ya , valla
götürüyoruz işte. Şu Muhase... ‘’
Ertan’ın Lafını keserek araya girdi bizim ki
‘’ Hanımefendiler , size de merhaba , nasılsınız ? ‘’ diye oltayı
atıverdi.
‘’ Teşekkür ederiz , seni
sormalı ? ‘’ dedi Ertan’a yakın duran , belli ki sınıf arkadaşı olan kız.
( Ya da bizim ki öyle olsun istedi )
‘’ İyiyim bende. Sizi çıkaramadım okuldan değilsiniz heralde ‘’ diyerek
attı kancayı dünya güzeline.
‘’ Ah evet ; dikey geçişle yeni geldim. Bu ilk günüm kayıttan sonra.
Afedersiniz ya , Nurçin ben bu arada. Siz
? ‘’
‘’ Be.. Berk ben. Memnun oldum..’’ Bizim utangaç adını öğrenmişti.
Burda az kalsın kendini belli ediyordu ama ucundan sıyırmıştı. ‘’ Hastayım da
biraz , bende hava almaya çıktım sınıfta öksürük tuttu tozdan ’’ diye de
çevirmeye çalıştı durumu. Kızın tebessüm ettiğini gördü. Galiba anlamıştı.
Kızarıyor gibiydi bizim ki , yanakları al al olmaya başladı.
‘’ Bizde kalkıyoruz şimdi ‘’ dedi Ertan’a yakın duran kız. ‘’ Hem
Nurçin’e daha kampüsü gezdireceğiz ‘’ O an o da gelmek istedi ama tanımadığı
iki insana nasıl eşlik ederdi ki ?
‘’ Aaa öyle mi ? Tabii , gezin kampüsü. Yardıma ihtiyacınız olursa
bende gelebilirim ? ‘’ Sınırları zorluyordu Berk. Daha önce böyle açılmamıştı
hiç. Kalesini terkeden kaleci gibiydi. Arkası bomboş önü tehlike.
‘’ Yok Berk ya çok sağol. Biz hallederiz. ‘’ dedi Ertan’a yakın oturan
kız. Ertan belli ki ya derse girecekti ya da buralarda başka bir işi vardı
kızlar başbaşa gidiyorlardı. ‘’ Tamamdır , görüşürüz.’’ dedi bizimki.
Gidişlerini seyretti. Arkalarından bağırası gelmişti ama bu kadarı
fazla olurdu. Zaten yeterince açılmıştı ona göre. Nazikçe teklifte etmişti ,
bir o kadar nazik bir şekilde cevabını da almıştı. Gel zaman git zaman bir kaç
kez daha görüştüler fakat durumlar bizimkinin istediği gibi gitmedi. Kızın İstanbul’daki
ailesi uzakta olmasını istememişler , Nurçin’de ailesini kıramamış ve
İstanbul’a dönmüş. Bir kaç gün sonradan aldı bu haberi Berk. Üzüntüsü
anlatılacak kadar hafif değildi. Kalbi ilk defa böyle çarpmış , gözleri ilk
defa bir kızı böylesine görmek istemiş , derslerde bir numara olan adam bu
sıralar iyiden iyiye bırakmıştı dersleri. Bir iki kere meyhanede gören de olmuştu.
Nurçin’den ne bir ses ne bir haber vardı. Yıllardır kalmıştı aklında bu
saçları ahenkle dans eden kız. Taa ki o güne kadar…
Berk , üniversiteyi zor bela bitirdikten sonra İstanbul’a dönmüştü.
Şişli’de tek odalı bir ev tutmuş ve iş hayatıyla meşguldü. Aklında binbir tilki
ve gelecek düşüncesi vardı. Önemli bir hazır yemek şirketinin İnsan
Kaynakları’nda çalışıyordu. Bu sıralar eksik bazı pozisyonlara personel
seçmekle meşguldü. Şirkete bir Mutfak Koordinatörü aranıyordu. Bunun için hem
çıktı alınmış sayfalar olarak , hemde internet üzerinden bazı incelemeler
yapılıyordu. Bugün bazı görüşmeleri vardı. Üç aday gelmişti ama henüz aranan
kriterlerde biri yoktu. Günün son adayı gelecekti birazdan. Güvenlikten telefon
geldiğinde ‘’Nurçin hanım geldiler görüşme için’’ dendi..
O kadar kişi arasında ‘’o kız’’
olamazdı. Masasının üstündeki dağınıklıktan ‘’Nurçin Hanım’’ın özgeçmişini
buldu. Gözlerine ovalamak durumunda kaldı. Bu ya bir rüya olmalıydı , ya da bir
şaka. Resimdeki kız birebir oydu. Fazla vakti yoktu. Kapısı çalındığı vakit
yüreği titredi ; dili tutulmuş ve elleri terliyordu. ‘’Buyrun’’ diyerek içeri
davet etti.
Bu o kızdı. Üniversite kantininde gördüğü , saçları kızıl adı Nurçin
olan. Kız önce tanımakta zorlandı ama Berk’in simasının ona da yabancı
gelmediği düpedüz belliydi. ‘’Hoşgeldiniz Nurçin hanım’’ diyerek selamladı
adayı.
‘’ Hoşbulduk Berk bey..’’
‘’ Ee bir şey içer miydiniz ? ‘’
‘’ Yok sağolun , girişte arkadaşlar ikram ettiler.’’
‘’ Sizi tanıyorum galiba Nurçin hanım ,
Ege Üniversitesi’ne gelmiştiniz dikey geçişle , bir müddet sonra da
İstanbul’a geri dönmüştünüz ? ‘’
‘’ Berk. Ah Berk bey evet , siz ilk tanıştığım kişilerden biriydiniz.
Ertan’da vardı yanımızda hatırlıyorum. Sizi görmek ne güzel. Benim için
unutulmaz bir görüşme olacak sanırım. ‘’ Şüphesiz Berk içinde öyleydi. Belli ki
Berk’in ona o zamanlar sevdalı olduğundan haberi olmamıştı. Ya da varsa da
üstünden yıllar geçmesine istinaden iki medeni insan tavrıyla yaklaşmıştı.
Yıllar içinde yüzü hiç değişmemişti tutulduğu kızın. Aksine biraz kilo bile
almıştı o incecik kız.
Aman Allahım bu detayı
göremediğine lanet okudu Berk içinden bir anda. Özgeçmişinin en üstünde 28
yaşında , Bayan ve evli yazıyordu… Bu kilolar yoksa ? Hayır.. Çocuğu da mı
vardı ?
‘’ Evet benim içinde öyle.. Güzel bir tesadüf. Evli olduğunuzu
görüyorum.
‘’ Iıı evet. 3 senelik evliyim. 1 yaşında Sude isminde bir kızım var.’’
Gerçekler çok çabuk çarpıyordu yüzüne. Evet , düşündükleri doğruydu. Nurçin
üniversiteden sonra evlenmişti ve artık çocuğuda vardı. Heralde bir İnsan
Kaynakları çalışanı olarak en zor dakikaları geçiriyordu. Keşke bu özgeçmişi
daha önceden görseydi. En azından görüşmeyi bir başkası yapabilirdi.
Duygularını bastırmakta ciddi güçlük çekiyordu. ‘’ Maşallah , Allah
bağışlasın..’’ diyebildi kısa bir süreden sonra.
‘’ Ihh.. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Ben sizi tanıyorum. O yüzden zamanınızı
almak istemem. Zaten referanslarınız ve çalıştığınız mevkiler bizim için
yeterli. Size çalışma şartlarımızı ve sözleşmenizi mail olarak gönderirim
incelersiniz. Kafanızda herhangi bir soru işareti olursa bana sorabilirsiniz.’’
‘’ Çok memnun olurum. Gerçekten sizi görmek çok güzeldi. Ben mailinizi
bekliyorum o halde..’’
‘’ Tamamdır. Kendinize iyi bakın..’’ Bunu söylerken sesi titremişti.
Bir anlık gözgöze geldiler. Kıza yine çaktırmış gibi hissetti kendini. Kapıya
kadar uğurladı yavaşça. Gözleri dolmuştu. Evliydi ve bir kızı vardı. Üstelik
bizim çocuktan değil. Böyle hayal etmemişti. Tuhaf bir hissiyat çökmüştü şimdi
içine. Şirket için gerçekten yeterli bir özgeçmişi vardı. Bunu kabul etmese
üstlerden bir sorgu alabilirdi. Kabul ederse de üniversite çağından beri taze
kalan o sevdası bütün gün şirketin içinde dolanacaktı…
Nitekim gerekli görüşmeler diğer İnsan Kaynakları görevlileriyle
yapıldı ve Nurçin , Berk’le aynı yerde işe başladı. Babacan bir tavırla düşünüyordu
artık. Belki de çocukça hisler diye düşündü. Kapanmayacak bir yara değildi.
Nurçin İstanbul’a dönmeseydi belki herşey çok farklı olabilirdi ama bir olana
bir de ölene çare yine bulunamamıştı..
Bugün o ıssız sokaktan geçmeden önce şirketten çıkarken Nurçin’in eşi ,
kızıyla beraber onu almaya gelmişti. Berk bu anlara ofisinin ön avluyu gören
penceresinden şahit oldu. Öyle bir tebessüm etti ki , kadere bir küfür savurur
gibi değilde , onu almaya geldiklerine çok sevinmiş gibi. Kendi de kalın montunu
giymiş ve şirketten çıkmıştı. Evine yakın olan o ıssız sokaktan geçerken yine
Deli Necmi’yi gördü. Ona selam verdi. Bugün oturup dertleşecek hali yoktu.
Bugün kendi kendine yetmeliydi bizim deli oğlan. Bugün yeniden ayaklarının
üzerinde durabilmeliydi…
Eline sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim değerli kardeşim..
YanıtlaSil3. Paragraftan sonra aktı gitti çok güzel olmuş yüreğine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim değerli kardeşim..
YanıtlaSil