31 Ocak 2018 Çarşamba

Bizim Utangacın Hikayesi..

Issız bir sokaktı. Ne başında ne de sonunda bir tabela olmadan , işaretsiz ve levhasız. Terkedilmiş bir diyar gibi. Kafasında milyon tane soru işareti ile ne yapacağını bilemeden yürüyüp geçerdi buradan. Çok defa evsizlerle karşılaştı bu sokakta. Onlarla sohbet ederdi. Bazılarına çıkarıp üç beş bir yardım verdiği bile oluyordu. Hayatında çok kere muhtaç duruma düşmüştü , bu yüzden insanların ihtiyaçlarını anlamakta üzerine yoktu artık. Herkes köşesine çekilmiş bu yalnızları izlerken , o içlerinden biri gibi sıcak ve yakın davranırdı onlara karşı. İnsanlığının temel vazifesi görürdü bunu. Genç yaşta gelen başarı onun havasını değil , insanlığını ve naifliğini yükseltmişti. Herkesin aksine daha başarılı olup daha farklı bir hayat yaşayacağını beklerken o sanki hiç bunları başarmamış gibi eskiye doğru giderdi. Kafası başka çalışıyordu işte. Hayatında şımarıklığa ve kendini büyük görmeye yer yoktu. Çok arkadaş kaybetti bunun yüzünden , belki biraz paradan da oldu. Fakat bu prensibini bozmamaya yeminli gibiydi. O diğerleri gibi olmayacak ve hep o bilinen adam kalacaktı.

Uzun zaman önce İzmir’de üniversite kazandığı dönemde , bahis oyunlarından , arkadaş arası kumardan oldukça fazla para ve zaman kaybetmişti. Kendini dersleri yerine oyunlara verince okulu da fazladan bir sene uzamıştı. Bazen kazanıyordu da. Bu yeterli değildi elbette kaybettikleri karşısında. Anne ve babasından para alamıyordu. En iyi dostlarınıda İstanbul’da , o iki kıtayı birbirine bağlayan güzel şehirde bırakmıştı. Kabuğundan çıkmayı bekleyen bir kelebek gibi , doğum evresindeydi. Yeni bir şehir , yeni bir hayat , belki yeni dostlar. Ardında bıraktıklarına benzemeyeceklerdi belki ama hoş vakit geçirmezse İzmir’in ne önemi olurdu ki. Kordon’da dolaşacaktı , Alsancaktan Karşıyaka’ya geçecekti. Her öğrencinin ilk zamanlarında mutlaka yaptığı gibi tanıyacaktı yeni şehrini. Hayat ona güzel bir yerden bakmıştı çoğumuzun aksine. Herkes dağlı tepeli , soğuk , eskiden kurtulamamış şehirlere giderken o İzmir’deydi. Güneşin her zaman insanı ısıttığı , denizin uçsuz göründüğü , Rakı’nın keyifle içildiği bir yerdeydi. Şanslıydı evet ama farkındamıydı ?

Yalnızlığa alışması çok uzun sürmedi. Zaten lise döneminde de öyle çok sosyal bir adam sayılmazdı. Teklif edilen yerlere gelirdi ama başka türlü kimseyi davet edecek zahmeti göstermezdi. İçine kapanıktı. Elinde test kitabıyla geleceğini şekillendirmeye çalışır , soğuk merdivenlerde kendi hızıyla yarışırdı. Bir soruyu diğerinden daha hızlı çözme gayretiyle geçti lisenin bir zamanı. Sonra kendini buldu , dostlarını buldu. Hayata yeni bir pencereden bakıverdi. Daha önce tatmadığı duyguları tattı. İlk haytalıklar yapıldı daha sonra ilk kavgalar edildi. Okul futbol takımının vazgeçilmeziydi. Sol bekte fırtına gibi esmese de gürlerdi. Sol ayağına kaleye yakın top geldiğinde deyim yerindeyse ‘’affetmezdi’’. Pek kontrollü olmasa da güçlü bir sol ayağa sahipti. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi  bu da bitiverdi onun için. Üniversiteye başlayınca seyreldi futbol maçları sonra nadir olmaya başladı. Zaten ayağınıda sakatladıktan sonra bir daha oynamamaya karar verdi. Oynasa da ağrı yapıyordu dizi. Kendine zarar vermeye niyeti yoktu. Sonuç olarak artık lise zamanları değildi bunlar telafisi yoktu. Kendini geliştirmeli , geleceğine bir yön vermeli ve hayatını buna göre yönlendirmeliydi. Uzun bir süre yoktu artık önünde. Mezun olduktan sonra İstanbul’a geri dönmeyi düşünüyordu ama keşke o gün okulun kantininde o kızı görmeseydi...

Saçları kızıla çalan renkte , gözleri elaydı. Dirseğini masaya dayamış , hafif inceden giyinmiş , saçları rüzgarın ritmiyle dans ediyordu. Sağ eliyle saçlarını soldan sağa atıyordu. Belinin ortasına kadar gelen saçları parlıyordu. Bizim ki bir kaç dakika gözünü alamadı dünya güzelinden. Soğuk bir suya düşmüş gibiydi. Titremesi eksikti. Belki vücudu değil ama içinde , derinde olan bir yerlerde titremenin alası vardı. Elindeki kahveyi dökmediği için şanslıydı , çünkü kahvenin üstünden hala buhar çıkıyordu. Derse girmesi hiç bu kadar zor olmamıştı. Kızın yanında oturanları , onunla konuşanları , yakın duranları kısaca herkesi ezberlemişti. Mutlaka görüşmesi gerekiyordu onunla. Tanışıp konuşmak ona kendinden bahsetmek istiyor hatta onun da sesini duymak  istiyordu. Dayanamadı ve ‘’ Hocam çok sıkıştım , lavaboya inebilir miyim ? ‘’ diye sordu. Hoca ‘’Oğlum , çocukmusunuz onbeş dakika sonra ders bitecek ne tuvaleti ? ‘’ dedi.
‘’ Hocam valla çok sıkıştım , bu aralar hastayım ondan oldu heralde ‘’ diye yalan söyleyiverdi. Bu çok sık yaptığı bişey değildi ama buna muhtaç kalmıştı. Elleri ayakları , kalbi o kızla buluşmak onu tekrar görmek istiyordu. ‘’ Tamam hadi çık ‘’ dedi hocası. Bir kaç saniyeye kalmadı bizim ki sınıfı terketmişti bile. Koşar adımlarla kantindeki aynı masaya doğru gidiverdi. Gözlerine inanmıyordu masada hala oturuyorlardı. Yanındaki kişi sayısı azalmıştı. İki kız bir de erkek vardı şimdi. Erkeği tanıyordu bir alt sınıftan Ertan’dı ismi. Efendi bir çocuktu o yüzden bunu sorun etmedi. Masaya doğru yaklaştı ;
‘’ Nasılsın Ertan ? Nasıl gidiyor dersler ?
‘’ Abi sağol ya ,  valla götürüyoruz işte. Şu Muhase... ‘’
Ertan’ın Lafını keserek araya girdi bizim ki
‘’ Hanımefendiler , size de merhaba , nasılsınız ? ‘’ diye oltayı atıverdi.
 ‘’ Teşekkür ederiz , seni sormalı ? ‘’ dedi Ertan’a yakın duran , belli ki sınıf arkadaşı olan kız.
( Ya da bizim ki öyle olsun istedi )
‘’ İyiyim bende. Sizi çıkaramadım okuldan değilsiniz heralde ‘’ diyerek attı kancayı dünya güzeline.
‘’ Ah evet ; dikey geçişle yeni geldim. Bu ilk günüm kayıttan sonra. Afedersiniz ya ,  Nurçin ben bu arada. Siz ? ‘’
‘’ Be.. Berk ben. Memnun oldum..’’ Bizim utangaç adını öğrenmişti. Burda az kalsın kendini belli ediyordu ama ucundan sıyırmıştı. ‘’ Hastayım da biraz , bende hava almaya çıktım sınıfta öksürük tuttu tozdan ’’ diye de çevirmeye çalıştı durumu. Kızın tebessüm ettiğini gördü. Galiba anlamıştı. Kızarıyor gibiydi bizim ki , yanakları al al olmaya başladı.
‘’ Bizde kalkıyoruz şimdi ‘’ dedi Ertan’a yakın duran kız. ‘’ Hem Nurçin’e daha kampüsü gezdireceğiz ‘’ O an o da gelmek istedi ama tanımadığı iki insana nasıl eşlik ederdi ki ?
‘’ Aaa öyle mi ? Tabii , gezin kampüsü. Yardıma ihtiyacınız olursa bende gelebilirim ? ‘’ Sınırları zorluyordu Berk. Daha önce böyle açılmamıştı hiç. Kalesini terkeden kaleci gibiydi. Arkası bomboş önü tehlike.
‘’ Yok Berk ya çok sağol. Biz hallederiz. ‘’ dedi Ertan’a yakın oturan kız. Ertan belli ki ya derse girecekti ya da buralarda başka bir işi vardı kızlar başbaşa gidiyorlardı. ‘’ Tamamdır , görüşürüz.’’ dedi bizimki.  
Gidişlerini seyretti. Arkalarından bağırası gelmişti ama bu kadarı fazla olurdu. Zaten yeterince açılmıştı ona göre. Nazikçe teklifte etmişti , bir o kadar nazik bir şekilde cevabını da almıştı. Gel zaman git zaman bir kaç kez daha görüştüler fakat durumlar bizimkinin istediği gibi gitmedi. Kızın İstanbul’daki ailesi uzakta olmasını istememişler , Nurçin’de ailesini kıramamış ve İstanbul’a dönmüş. Bir kaç gün sonradan aldı bu haberi Berk. Üzüntüsü anlatılacak kadar hafif değildi. Kalbi ilk defa böyle çarpmış , gözleri ilk defa bir kızı böylesine görmek istemiş , derslerde bir numara olan adam bu sıralar iyiden iyiye bırakmıştı dersleri. Bir iki kere meyhanede  gören de olmuştu.
Nurçin’den ne bir ses ne bir haber vardı. Yıllardır kalmıştı aklında bu saçları ahenkle dans eden kız. Taa ki o güne kadar…

Berk , üniversiteyi zor bela bitirdikten sonra İstanbul’a dönmüştü. Şişli’de tek odalı bir ev tutmuş ve iş hayatıyla meşguldü. Aklında binbir tilki ve gelecek düşüncesi vardı. Önemli bir hazır yemek şirketinin İnsan Kaynakları’nda çalışıyordu. Bu sıralar eksik bazı pozisyonlara personel seçmekle meşguldü. Şirkete bir Mutfak Koordinatörü aranıyordu. Bunun için hem çıktı alınmış sayfalar olarak , hemde internet üzerinden bazı incelemeler yapılıyordu. Bugün bazı görüşmeleri vardı. Üç aday gelmişti ama henüz aranan kriterlerde biri yoktu. Günün son adayı gelecekti birazdan. Güvenlikten telefon geldiğinde ‘’Nurçin hanım geldiler görüşme için’’ dendi..
 O kadar kişi arasında ‘’o kız’’ olamazdı. Masasının üstündeki dağınıklıktan ‘’Nurçin Hanım’’ın özgeçmişini buldu. Gözlerine ovalamak durumunda kaldı. Bu ya bir rüya olmalıydı , ya da bir şaka. Resimdeki kız birebir oydu. Fazla vakti yoktu. Kapısı çalındığı vakit yüreği titredi ; dili tutulmuş ve elleri terliyordu. ‘’Buyrun’’ diyerek içeri davet etti.
Bu o kızdı. Üniversite kantininde gördüğü , saçları kızıl adı Nurçin olan. Kız önce tanımakta zorlandı ama Berk’in simasının ona da yabancı gelmediği düpedüz belliydi. ‘’Hoşgeldiniz Nurçin hanım’’ diyerek selamladı adayı.
‘’ Hoşbulduk Berk bey..’’
‘’ Ee bir şey içer miydiniz ? ‘’
‘’ Yok sağolun , girişte arkadaşlar ikram ettiler.’’
‘’ Sizi tanıyorum galiba Nurçin hanım ,  Ege Üniversitesi’ne gelmiştiniz dikey geçişle , bir müddet sonra da İstanbul’a geri dönmüştünüz ? ‘’
‘’ Berk. Ah Berk bey evet , siz ilk tanıştığım kişilerden biriydiniz. Ertan’da vardı yanımızda hatırlıyorum. Sizi görmek ne güzel. Benim için unutulmaz bir görüşme olacak sanırım. ‘’ Şüphesiz Berk içinde öyleydi. Belli ki Berk’in ona o zamanlar sevdalı olduğundan haberi olmamıştı. Ya da varsa da üstünden yıllar geçmesine istinaden iki medeni insan tavrıyla yaklaşmıştı. Yıllar içinde yüzü hiç değişmemişti tutulduğu kızın. Aksine biraz kilo bile almıştı o incecik kız.
 Aman Allahım bu detayı göremediğine lanet okudu Berk içinden bir anda. Özgeçmişinin en üstünde 28 yaşında , Bayan ve evli yazıyordu… Bu kilolar yoksa ? Hayır.. Çocuğu da mı vardı ?
‘’ Evet benim içinde öyle.. Güzel bir tesadüf. Evli olduğunuzu görüyorum.
‘’ Iıı evet. 3 senelik evliyim. 1 yaşında Sude isminde bir kızım var.’’ Gerçekler çok çabuk çarpıyordu yüzüne. Evet , düşündükleri doğruydu. Nurçin üniversiteden sonra evlenmişti ve artık çocuğuda vardı. Heralde bir İnsan Kaynakları çalışanı olarak en zor dakikaları geçiriyordu. Keşke bu özgeçmişi daha önceden görseydi. En azından görüşmeyi bir başkası yapabilirdi. Duygularını bastırmakta ciddi güçlük çekiyordu. ‘’ Maşallah , Allah bağışlasın..’’ diyebildi kısa bir süreden sonra.
‘’ Ihh.. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Ben sizi tanıyorum. O yüzden zamanınızı almak istemem. Zaten referanslarınız ve çalıştığınız mevkiler bizim için yeterli. Size çalışma şartlarımızı ve sözleşmenizi mail olarak gönderirim incelersiniz. Kafanızda herhangi bir soru işareti olursa bana sorabilirsiniz.’’
‘’ Çok memnun olurum. Gerçekten sizi görmek çok güzeldi. Ben mailinizi bekliyorum o halde..’’
‘’ Tamamdır. Kendinize iyi bakın..’’ Bunu söylerken sesi titremişti. Bir anlık gözgöze geldiler. Kıza yine çaktırmış gibi hissetti kendini. Kapıya kadar uğurladı yavaşça. Gözleri dolmuştu. Evliydi ve bir kızı vardı. Üstelik bizim çocuktan değil. Böyle hayal etmemişti. Tuhaf bir hissiyat çökmüştü şimdi içine. Şirket için gerçekten yeterli bir özgeçmişi vardı. Bunu kabul etmese üstlerden bir sorgu alabilirdi. Kabul ederse de üniversite çağından beri taze kalan o sevdası bütün gün şirketin içinde dolanacaktı…
Nitekim gerekli görüşmeler diğer İnsan Kaynakları görevlileriyle yapıldı ve Nurçin , Berk’le aynı yerde işe başladı. Babacan bir tavırla düşünüyordu artık. Belki de çocukça hisler diye düşündü. Kapanmayacak bir yara değildi. Nurçin İstanbul’a dönmeseydi belki herşey çok farklı olabilirdi ama bir olana bir de ölene çare yine bulunamamıştı..


Bugün o ıssız sokaktan geçmeden önce şirketten çıkarken Nurçin’in eşi , kızıyla beraber onu almaya gelmişti. Berk bu anlara ofisinin ön avluyu gören penceresinden şahit oldu. Öyle bir tebessüm etti ki , kadere bir küfür savurur gibi değilde , onu almaya geldiklerine çok sevinmiş gibi. Kendi de kalın montunu giymiş ve şirketten çıkmıştı. Evine yakın olan o ıssız sokaktan geçerken yine Deli Necmi’yi gördü. Ona selam verdi. Bugün oturup dertleşecek hali yoktu. Bugün kendi kendine yetmeliydi bizim deli oğlan. Bugün yeniden ayaklarının üzerinde durabilmeliydi… 

4 yorum: